Haber

Karatepe: “Sermaye Sahiplerinin ‘Türkiye’de Kişilik Hakları İhlal Edildi’ Gibi Bir Endişesi Yok. Doları 50 Liraya Çıkarın. İsterseniz Tamamı Türkiye’de…

Haber: NİSANUR YILDIRIM / Kamera: EYLEM LADİN DEĞER

Ekonomist Prof. Dr. Yalçın Karatepe, “Böyle olursa Türkiye’ye yabancı sermaye gelir, vay be.” Kusura bakmayın yabancı sermaye gelir mi gelmez mi bilmiyorum ama ilk konumuz ülkeye yabancı sermaye gelmesi değil. İlk meselemiz ülkeyi bir an önce hukuk devletine dönüştürmektir. ‘Yabancılar beğeniyor, yabancılar beğenmiyor’ işinden vazgeçmeliyiz. Bildiğimiz hukuk sistemi parmaklarımızın ucunda. “Ortadan kum taneleri gibi akıp gidiyor. Önce onu korumamız lazım. Sadece yabancılar rahatsız olacağı için değil. Yargıtay kararı sonucunda bugün Anayasa Mahkemesi’nin varlığı veya yokluğu sorgulanır hale geldi. Dolayısıyla meseleye ‘Yabancılar gelir mi gelmez mi’ perspektifinden bakmıyorum” dedi. . Karatepe, “Sermaye sahipleri ‘Türkiye’de ifade özgürlüğü korunuyor, kişilik hakları ihlal ediliyor’ gibi bu bahislerden hiç rahatsız değiller. Bakmaları gereken bir şey var. Getirdikleri parayı alıp alamayacaklarına bakıyorlar. Faiz öngörüp geri geliyorlar. Gelsinler mi istiyorsunuz? Doları çıkarın.” 50 liraya. Yani getirdiklerinde yüksek kurla bozdursunlar. Hazine faizini yüzde 75-80 verin. İsterseniz Türkiye’deki bütün gazeteleri kapatın. Türkiye’deki hukuk sistemi sadece yabancıları rahatsız edeceği için değil, aynı zamanda Türkiye’nin gerçek anlamda bir hukuk devleti olması için yasal güvencelerimiz de var. “Varlığımızı sürdürebilmemiz için bu talep edilmesi ve üzerinde durulması gereken bir şeydir” dedi.

Vatandaş Vergiyi Koruma Derneği (VAVEK), bugün Ankara Yeminli Mali Müşavirler Odası’nda (AYMMO) ​​”Yerel Seçim Öncesi Ekonomik ve Mali Gelişmeler” başlıklı bir panel düzenledi.

CHP PM Üyesi ve Ekonomist Prof. Dr. Yalçın Karatepe, Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili Avukat Avukat hakkında Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği karara uymayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne ilişkin burada konuştu. Can Atalay, bu kararı veren hakimler hakkında suç duyurusunda bulundu. Karatepe, yabancı sermayenin hukukun olmadığı ülkelere gidip gitmeyeceğine ilişkin tartışmalara da değindi. Karatepe şunları söyledi:

“Türkiye’de dünden bu yana özellikle hukuk alanında önemli gelişmeler oldu. Bunu ekonomiyle ilişkilendirerek değerlendirmelerinize sunmak istiyorum. Dün Anayasa Mahkemesi, yayılım gibi bir yasanın anayasaya aykırılığı iddiasını reddetti. ‘Basın Sansürü Kanunu’ diyebileceğimiz yanlış bilgi vb.. Yani artık ‘Basını sansürlemek artık serbesttir’ denildi. Bunu yorumlayarak söylüyorum, hukuk diliyle böyle söylemedim, artık kanun öyle yazılmış ki, neyin yanlış, yanıltıcı olduğu tanımlanmıyor, kimin yapacağı tanımlanmıyor. bunun yalan mı yoksa aldatıcı mı olduğunu belirlemek. Birilerinin insafına kalmış. Onlar neyi uygun görüyorlarsa onu tanımlayabilirler. Siz de hatırlarsınız. Geçmişte yalan, yalan haber vb. dediğimiz şeyleri inkar sistemimiz vardı. Değil mi? İnkar gönderiyorsun. Aynı yerde, aynı boyutta, aynı yazı tipinde yayınlanıyor. O bilgi orada yayınlanmıyorsa mahkemeden karar alıp ona göre yayınlıyorsun. Şimdi Tolga, neden? Shardan tutuklandı mı? Haberi bir makaleye dayandırdığı için. ‘Böyle bir rapor yok’ diyen oldu mu? Söylendi mi? Peki, haberin doğru olmadığını nereden bileceğiz? Kriteri nedir?

“MAHKEME KARARLARI İÇİN ANAYASA NE DİYOR? ‘HERKES UYACAK’ Diyor. MAHKEME ‘BEN UYMUYORUM, SİZ NE YAPACAKSINIZ’ Diyor? BUNU SÖYLEDİ”

Biz buna tepki gösterirken, acaba böyle mi olur diye düşünürken, akşam Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nden çok daha tuhaf bir karar çıktı. Avukat değilim ama okudum, sanırım 25 sayfa, kararın tam metni. Dışarıdan baktığınızda sanki çok tuhaf bir akademik çalışma yapılmış ve bir sürü atıf var gibi… ‘Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı getirildi’ye mi atıf yapılıyor? Birinden okuyup öğreniyor mu? Esas itibarıyla yasal bir düzenlemedir. İnanılmaz derecede ciddi bir karar. Karar kısmına baktığınızda bazı şeylerin vurgu amacıyla büyük harflerle yazıldığını görüyorsunuz. Onlara baktım. Oraya daha çok dikkat çekmek istiyorum. Artık biliyorsunuz anayasal düzeni olan bir ülkeyiz. Anayasamızın ne olduğu ve Anayasa’daki ilgili maddeler çok açık bir şekilde yazılmıştır. Bunları herkes biliyor. O maddelerden biri de Anayasa Mahkemesi kararlarının herkes için geçerli olduğu, herkes tarafından yani kamu kurumları, tüzel kişiler, bireyler vb. için bağlayıcı olduğudur. Yani Anayasa Mahkemesi bir karar aldığında ona uymak için inisiyatif gerektirmez ama ‘Bu böyledir’ denildiği anda ona uymak zorundadır… Hüküm budur. Anayasanın. Dün yayınlanan kararın ilk maddesi bunu söylüyor. ‘Söz konusu Anayasa Mahkemesi kararına uyulmaması’. Aynı ifade kullanılmış, ben yorumlamıyorum. ‘Uymamak’ kısmı da büyük harflerle yazılmıştır. Anayasa, Anayasa Mahkemesi kararları hakkında ne diyor? ‘Herkes buna uyacak’ diyor. Mahkeme diyor ki ‘Ben uymuyorum, sen ne yapacaksın?’ O da bunu söyledi.

“YARGI DÜNÜN MAHKEME KARARI İLE GERÇEKTEN ANAYASA’NIN ÜSTÜNÜNE ÇIKMAYA ÇALIŞTI”

Dolayısıyla yargı dünkü mahkeme kararıyla fiili olarak Anayasa’yı ortadan kaldırmaya kalkıştı. Bunu çok net görüyoruz. Tabi ki sadece Anayasa Mahkemesi kararına uymamakla kalmadı, aynı zamanda geriye giderek hadlerini aşan işler yaptı. Parmağını Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne doğrulttu. Hani ‘Numan Kurtulmuş bunu Genel Kurul’a göndersin, harekete geçsin’ kısmı… ‘Bunu neden hâlâ hayata geçirmediniz?’ diyor. Şimdi bakın Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin arkasında yazılı bir söz var. ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.’ Milletvekilleri milletin egemenliğini temsil etmek için oradalar. Yargıtay 3. Ceza Dairesi bir bakıma sadece Meclis’e değil, Meclis tüzel kişiliğinde vücut bulan halkın egemenliğine de işaret etmiş oldu. ‘Bunu nasıl uygulamazsınız?’ Avukatlarla görüştüm. Birisi ‘Milletvekili olarak göreve başlayabilmesi için önce yemin etmesi gerekiyor’ dedi. Bu nedenle resmi olarak milletvekili değildir. Öyle olsaydı zaten içeride tutulamazdı. Dolayısıyla orada talep ettikleri çok doğru değil. Sonra dönüp söz konusu Anayasa Mahkemesi kararını verenler hakkında suç duyurusunda bulunuyor. ‘Nasıl böyle karar verebiliyorsun?’ Her şeyi bir kenara bırakalım. Sırf bu konuya karar verdiniz diye hakimlere soru bile soramazsınız. Bu konuda bağımsız olduklarını biliyoruz. Ama bunların yapıldığını gördük. Türkiye dünden beri bambaşka bir döneme girdi…

“YABANCI SERMAYE GELİR Mİ GELMEZ BİLMİYORUM AMA İLK SORUNUMUZ ÜLKEYE YABANCI SERMAYE GELİYOR DEĞİL. İLK SORUNUMUZ ÜLKENİN ACİL HUKUK DEVLETİNE DÖNÜŞMESİ”

Şimdi söylediklerimi az önce söylediklerimle nasıl ilişkilendireceğim? Bunlardan neden bahsediyorum? Dün geceden beri sosyal medya hesaplarını takip ediyorum. Bu konu hakkında ne yazıyorlar? İşim gereği ekonomi ile ilgili çok paylaşım yapan hesapları takip ediyorum. Buna benzer bir şey gördüm. ‘Böyle olursa Türkiye’ye yabancı sermaye gelir, vay be.’ Kusura bakmayın yabancı sermaye gelir mi gelmez mi bilmiyorum ama ilk sorunumuz yabancı sermayenin ülkeye gelmemesi. İlk meselemiz, ülkeyi acilen hukuk devletine dönüştürmektir. ‘Yabancılar beğeniyor, yabancılar beğenmiyor’ olayını artık bırakmamız gerekiyor. Bildiğimiz hukuk sistemi parmaklarımızın arasından kum taneleri gibi akıp gidiyor. Önce bunu korumamız lazım. Mesele sadece yabancıların rahatsız edilmesi değil. Yargıtay’ın kararı sonucunda bugün Anayasa Mahkemesi’nin varlığı veya yokluğu sorgulanır hale geldi. Dolayısıyla ‘Yabancılar gelecek mi, gelmeyecek mi?’ perspektifinden bakmıyorum konuya.

“TÜRKİYE’YE YABANCILARIN GELMEDİĞİNİ GÖRÜYORUZ. BATI’DAN PARA GELİYOR”

Üstelik yabancıların Türkiye’ye gelmediğini görüyoruz. Bakan Şimşek göreve geldiği günden bu yana en çok yurt dışında toplantı gerçekleştirdi. Sanırım Türkiye’de iki basın toplantısı düzenledi. Bunlardan biri dönem devir teslim törenindeydi, diğeri ise bir televizyon programına katılmıştı. Aslında Türk halkının umurunda değil. Onları ikna etme ya da programa destek verme çabası yok. Tüm zamanını Londra, New York, Körfez ülkeleri ve Asya’da geçiriyor. Neden? ‘Bize para verecekler’ ‘Biz de ovaya gideceğiz.’ Hiç para verdiler mi? Gizlice mi getirdiler bilmiyorum ama resmi verilere baktığımızda yurt dışından gelen bir para yok. Körfez’den 50 milyar dolardan fazla para geleceği söyleniyordu. Belki İsrail-Filistin meselesinden sonra bu daha da sorgulanır hale geldi. Batıdan para gelmiyor.

“SERMAYE SAHİPLERİNİN BU KONULARDA ‘TÜRKİYE’DE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KORUNMUŞ VE KİŞİ HAKLARI İHLAL EDİLMİŞTİR’ GİBİ HERHANGİ BİR SORUNU YAŞAMIYOR. GETİRDİKLERİ PARAYI TEKLİF ETTİĞİ FAİZ ORANI İLE ALABİLECEK Mİ GÖRÜYORLAR VE ALABİLİRLER GERİ”

Burada bunu kastetmiyorum. Genel olarak bir coğrafyayı işaret etmeden Batılıların ya da sermaye sahiplerinin ‘Türkiye’de ifade özgürlüğü korunuyor, kişilik hakları ihlal ediliyor’ gibi konularda hiç kaygılı olmadıklarını söyleyeyim. Baktıkları bir şey var. Getirdikleri parayı, öngördükleri faiz oranında alıyorlar ve geri alabilecekler mi diye bakıyorlar. Bunu neye dayanarak söylüyorum? Bu kolay bir gözlem değil. Öğretmen olduğum için zaman zaman yabancı gruplarla bir araya geliyoruz. Türkiye’ye geldiklerinde sadece devlet yetkilileriyle görüşmüyorum. Sivil toplumdan da ilgili alanda çalışan insanlarla da görüşüyorum. Yaptığım her toplantıda Türkiye’deki hukuksuzluklara, insan hakları ihlallerine değiniyorum. Sonuçta ne derler biliyor musun? ‘Parayı alacak mıyız, almayacak mıyız?’ Başka hiçbir şey. Baktıkları yer burası.

“DOLARI 50 LİRAYA AÇIKLAYIN. O YÜZDEN GETİRDİKLERİNDE YÜKSEK KURDAN DÖVİZ YAPMALILAR. HAZİNE FAİZİNİ YÜZDE 75-80 VERİN. İSTERSEN TÜRKİYE’DEKİ TÜM GAZETELERİ KAPATIN”

Yabancıların hoşlandığı, hoşlanmadığı gibi konuları çok fazla önemsememek lazım. İstedikleri şu, gelmelerini istiyor musun? Doları 50 liraya çıkarın. Yani getirdiklerinde yüksek kurla bozdurmaları gerekiyor. Hazine faizini yüzde 75-80 verin. İsterseniz Türkiye’deki bütün gazeteleri kapatın. Dolayısıyla aslında korumamız gereken şey, ekonomi politikası açısından baktığımızda vatandaşın refahını ön planda tutacak bir politika uygulanıyor mu, uygulanmıyor mu? Buna bakmamız gerekiyor. “Türkiye’deki hukuk sistemi, sadece yabancıları rahatsız edeceği için değil, Türkiye’nin gerçek bir hukuk devleti olması ve hukuki güvencelerle varlığımızı sürdürebilmemiz için de talep edilmesi ve üzerinde durulması gereken bir şeydir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu